Gidecek miyim ?

Sakin bir akşamın çiğ düşmemiş ilk devrimiydi,
Durabilmeme şaşkın bir kaç martı vardı, karanlığın tadı kaçtı,
Dişimin arasına sığınmış yem gibi sakındım seni herkesden,
Kanadına takılmış kırık bir tüydüm ya, koparıp atamazdın,
Zarfına yapışık pulu kim söker... koleksiyonerler...
Zamanını tütsüleyene kim dur der... köleler...
Kılıfından çıktı ruhumun hançeri,
Birini seç dedi melek, seç birini sapla,
Ağlama çocuk, ağlama...
Kanunlara savaş açmışçasına yıktım çardağı,
Tepeme yıkılanlar kadar ağırdım, kayıplarımın sesleri çoğaldı,
Karanlığıma sığındıkça kahkahalarla sarındığım kaygısızlığım yolumdaki gülleri topladı,
Cevap ver bana, cevap ver serkeş... konuşsana,
Efendin kim söyle bakalım, benden kaçma, kaldırımı kandırma, yola fırla,
Arabalara sen çarp, seç birini,
Işığı takip et, ışığa tutun, alıp götürsün gözlerini,
Her yere işedin yetmedi, üstüne çay dökülmüş çok mu?
Anason kokulu sabahlarından uyandığında nasılsa günün sonu bellidir,
Kurcalama, nasılsa biri anar adını, gidersin, gelirsin, gidersin...
Git demesen yahu... gitmesem arkadaş, yorulmadım ben be dost, susmasana?
Yordum... gittim, kaldım... zaten her yerde hepinizden biraz vardım...

Silinmiş izim bak, adımı söyle, fikrimi söyle, nasıl bilirdin beni söyle,
Hayır de, çekme de, vurma de...
Düşerim elbet, dünyanın çekimi üstümüzde,
Ama senden bir şey isticem dost, zemine deymeme izin verme...

Odamın Sesi

Lambayı yak, bir iskambil numarası seç,
Şaşırt göğe bakanı, besle yem olmamış balıkları,
Sesi kıs, sesi boğ, sesi yut…
Kandır komşunu, evi yak, perdeni kapat,
Suretini bir başkasına boya, eline bir kez keman al,
Sesi kıs, sesi yak, sesi azalt…
Nadir bulunur gümüş bir parayı dilek tutmadan havuza at,
Ardından kiliseye git ve bir mum yak,
Kibriti atma, cebinde sakla,
Sokaktan birini seç, en berbat numaranla tavla,
Yarım ekmek midyeyle sayısız arjantin iç,
Boğazını parmakla, mideni boşalt, denizi kus,
Boğaza in, bir simit al bir milyona, susamlı olsun,
Sesi kıs, sesi sus, sesi kustur…
Zamandan ayar yap, dostunun ayarını kaçır,
Gıcık bir ses tonu edin, bakkaldan on yumurta bir ekmek al,
Eve dön, pencerene geç, yumurtaları mahallene savur, kalkanın çocukluğun olsun,
Ekmeği ye, nede olsa yeterli seni beslemeye,
Sesi kıs, sesi çiğne, sesi kutsa…
Kemir karyola başını, cilası kalmasın, ağacın damarlarında zamanı ara,
Burnunu karıştır ve en sevmediğinin ceketine sür,
Raylar arasında koştur, bir sağdakine yakın bir soldakine,
Ayakkabı bağlarına düğüm at, ayağından bir daha asla çıkarma,
Bir soytarı ol korkut, bir dost ol kandır,
Bir yabancı ol adresi bul, biri ol kasıp kavur,
Sesi kıs, sesi durdur, sesi ne…
Sesi kur, sesi kaldır, sesi tut…
Sesi sus, sesim sende, sesimden sana ne…
Sesi kim, sesi kime, sesi kime ne…
Zorlama; sesi kıs…
Kıstım anne…

İçinde Boğulası Sular

Kırılgan kelebekliğinle bana her sürtünüşünde anlattığın,
Nefes alıp verirken içinden bir yangın bıraktın,
Zümrüdü Anka olsaydım küllerimden doğmazdım.
Alev kadar yakıcı aşk, duman kadar uçucu,
Küllerse geriye bakan, arda kalan gibi ağır,
Ben kelebek kanadından tatmışken rengi; zehri,
Küllere el sürmem, bırak dağılsınlar.
Etrafım tellerle dolu, bırak biraz batsınlar...
Hayattan kaçmaktansa senden kaçarım kusursuzca,
Lakin bulandıkça bulandı şimdi aklım sana, kokuna, yatağına,
İçinde boğulası sularına…